Tam 134 yıldır, işitme engellilere destek olmak amacıyla faaliyet gösteren bu okul, halen anaokulu, ilkokul ve ortaokul seviyelerinde eğitim vermeye devam ediyor.
Kuruluşun tarihi, 1889 yılına kadar uzanıyor. Bu tarihte, Maarif Nazırı Münif Paşa tarafından Sultanahmet’teki Marmara Üniversitesi Rektörlüğü binasında “Dilsizler Mektebi” adıyla kurulmuştur. Temel amacı işitme engellilere eğitim sağlamak olan bu okul, zaman içinde öğrenci sayısındaki azlık ve ilgisizlik nedeniyle kapanıp açılmış ve bir dönemler sık sık yer değiştirmiştir. Farklı isimler altında “Sağırlar Okulu” temasıyla aralıklarla faaliyetlerini sürdürmüştür.
Anasınıfı, ilkokul, ortaokul ve lise olmak üzere 4 kademede eğitim öğretime devam edilen okulda işitme engelli öğrenciler, Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) planlarıyla basitleştirilerek kendilerine uygun hale getirilen müfredatla anasınıfından liseye kadar eğitim alıyor.
Özel öğrenciler, lise kademesinde ise bilişim teknolojileri, kuyumculuk teknolojileri ile yiyecek-içecek hizmetleri alanlarından birini tercih edebiliyor. Müfredat kapsamındaki derslerin yanı sıra ağırlıklı olarak meslek derslerine odaklanılarak bilişsel, motor ve sosyal duygusal gelişimleri desteklenen öğrenciler, seçtikleri alanda becerilerini geliştirerek “altın bilezik” kazanma fırsatı buluyor.
BEP Planlarıyla Müfredat Özel Çocuklara Uygun Hale Getiriliyor
Okul Müdürü Servet Akın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, rehberlik araştırma merkezlerinin yönlendirmesiyle işitme kaybı olan öğrencileri okula aldıklarını kaydederek, anasınıfında 1, ilkokulda 30, ortaokulda 64, lisede 81 olmak üzere toplam 176 öğrencileri bulunduğunu söyledi.
Okulda lise kademesinde meslek liselerindeki müfredatın aynısını uyguladıklarını belirten Akın, “Normal bir meslek lisesinden farkımız yok. Ancak öğrencilerimiz işitme engelli olduğundan dolayı öğrenmede güçlük çekebiliyorlar. BEP planlarıyla müfredatları çocukların anlayabilecekleri şekilde daha basit uyguluyoruz.” dedi.
Ortaokulda da temel eğitimdeki bir ortaokulda uygulanan müfredatın aynısını uyguladıklarını, günlük 7 saat olmak üzere haftada 35 saat ders verdiklerini anlatan Akın, ilkokulda ise haftada 30 saat ders olduğunu aktardı
Servet Akın, bu tür okullara atama yapılırken ilkokul kademesinde diğer özel eğitim uygulama okullarında olduğu gibi özel eğitim öğretmeni atandığını, ancak bu öğretmenlerin işitme engelli öğrencilere yönelik herhangi bir eğitim almadıklarını dile getirerek, “Ortaokul ve lise kademesinde ise alan mezunu öğretmenler okula atanıyor. Öğretmen atandıktan sonra Halk Eğitim Merkezlerinde veya okulda açtığımız kurslarda işaret dilini öğreniyor. Öğrendikten sonra işaret dilini kullanarak derslerini anlatıyor. Öğrencilerin çoğunluğu da işaret dilini arkadaşlarıyla birlikte okulda öğreniyor.” diye konuştu.
“Staj Bitiminden Sonra Okudukları Alanlarda Meslek Ediniyorlar”
Eğitim kademelerindeki en önemli unsurun lise olduğunu, öğrencilerin 9’uncu sınıftan itibaren bilişim teknolojileri, yiyecek içecek hizmetleri, kuyumculuk teknolojisi alanlarından birine yerleştiklerini ve el becerilerini geliştirdiklerini vurgulayan Akın, şöyle devam etti:
“Son sınıfa geldiklerinde öğrencileri staj için işletmelere gönderiyoruz. Staj bitiminden sonra öğrencilerimizin çoğu okudukları alanlarda meslek ediniyorlar. Öğrencilerimizin çoğu burada edindikleri mesleklerle geleceğe dair yaşamlarını kuruyorlar. Öğretmenlerimizin kendilerine kazandırmış oldukları becerilerle iş hayatına devam ediyorlar. Öğrencilerimizi takip ediyoruz. Okul bittikten sonra nerede çalıştıklarını öğreniyoruz. Genelde Bosch, Mercedes, Kuyumcukent, İstanbul Altın Rafinerisi gibi büyük işletmelerde çalışıyorlar. “
Akın, sağlık sektöründeki gelişmeler ve koklear implant (biyonik kulak) gibi tedaviler dolayısıyla Türkiye’de işitme engelli okullarındaki öğrenci sayısının giderek azalmasının sevindirici olduğunun altını çizerek, tedavisi olumlu sonuç veren öğrencilerin kaynaştırma eğitimine katıldıklarını söyledi.
“İşitme Kaybını Görsellerden Ve Dramadan Faydalanarak Telafi Ediyoruz”
Özel eğitim sınıf öğretmeni Belkiza Aslan da üniversitede bir dönem işaret dili dersi aldığını, öğrencileriyle pratik yaparak kendini geliştirdiğini anlattı.
Öğrencilerinin çok az da olsa işitebildiği için hafif düzeyde sesletim (telaffuz) yapabildiklerine işaret eden Aslan, “Bir yerde kayıp var ve bu kaybı farklı alanlarda telafi etmek zorundasınız. Daha çok görsellerden ve dramadan faydalanarak yapmaya çalışıyoruz. Çocuğa hitap eden her neyse, -kimisine görsel, kimisine drama, kimisine fiziksel etkinlik oluyor- bu şekilde telafi edip o kaybı bertaraf etmeye çalışıyoruz. Kavramlarla ifade edildiği için öğrenciler matematik dersinde iyiler ancak konu soyutlaştıkça zorlanıyorlar.” ifadesini kullandı.
Aslan, öğrencilerde zaman içerisinde çok bariz değişimler gördüğüne dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Mesela çok agresif çocuklarımız oluyor ama zamanla sürece alıştığı ve derslere odaklandığında bunlar geçiyor. Birbirlerine bakarak çok çabuk öğreniyorlar. Bundan faydalanmaya çalışıyoruz. Özel çocuk olduğu için zaten tek bir davranış sunamam. ‘Şöyle hareket ediyorum’ ya da ‘böyle davranıyorum’ diyemem. Tamamen çocuğa göre şekilleniyoruz. Eğitim de dersin argümanları da çocuğa göre şekilleniyor. Her şeyi ‘çocuğa görelik’ ilkesine göre yapmaya çalışıyoruz.
Öğrencilerimle özel bir bağ kuruyorum. Bu bağı da onlara karşı kullanabiliyorum. Mesela beni üzmemek için yaramazlık yapmayabiliyor. O sevgiyi kaybetmek istemediği için dersini yapıyor. Hiç ödev yapmayan çocuk yapmaya başlıyor. O aradaki bağı kaybetmek istemiyor.”
Öğrenci-Öğretmen İlişkisi Atölyede Usta-Çırak İlişkisine Dönüşüyor
Kuyumculuk teknolojisi bölümü öğretmeni Zahit Çeri ise daha önce özel eğitim iş okulunda görev yaptığını ama işitme engelli öğrencilere ders vermediğini, 8 yıl önce bu okulda çalışmaya başladığında işaret dili bilmediğini, öğrencilerinden ve öğretmenlerden öğrenerek yaklaşık 3-5 ay içerisinde kendisini ifade edecek boyuta ulaştığını aktardı.
Bu alanda eğitim alan öğrencilere, temel kuyumculuk, çizim ve takı tasarımı dersleri verdiklerini anlatan Çeri, şunları kaydetti:
“10’uncu sınıflarda 7’si atölye dersi olmak üzere toplamda 14 saat mesleki eğitim veriyoruz. Çocukların hem öğretmeni hem ustası hem bir ağabeyi gibiyiz. Onlara bir usta gibi bazen yeri geliyor hatalarını gösteriyoruz. Bazen oturup biz çalışıyoruz onlar bizi görüyorlar. Çocuklarla iletişimimiz bu şekilde. Biraz öğretmen, biraz usta çırak ilişkisi gibi.
İşitme engelli bireyler kuyumculuk alanına çok yatkın. Çünkü kuyumculuk alanında istenilen temel beceri el-göz koordinasyonu, el becerisidir. Yani çocuklar duymasa bile yapacağı işler bellidir. Kesme iş yapacaksa, tezgahta çalışacaksa ya da cilada çalışacaksa el becerisine önem veriyoruz. O yüzden mezun öğrencilerimizin çoğu sonrasında özel sektörde çalışabiliyorlar. Mezunlarımızın çoğu, her sene yüzde 50 oranında kuyumculuk alanında çalışmaya devam ediyor. Türkiye’nin belli başlı büyük firmalarında iş hayatına devam eden öğrencilerimiz var.”