BURSA (AA) – Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, “Biz, 5,5'tan büyük deprem oluşturabilir fayları sayısını 1992'ye kadar 150 biliyorduk. Şu anda 500'ün üzerine çıktı. Türkiye'nin deprem kapasitesi, 1992'den günümüze 3-4 kat artmış demektir, tehlike olarak.” dedi.
Ersoy, bir otelde, kentsel dönüşümün tüm yönleriyle tartışılmasını sağlamak amacıyla İnşaat Müteahhitleri Sanayici ve İş İnsanları Derneği (İMSİAD) tarafından düzenlenen “Her Yönüyle Kentsel Dönüşüm Zirvesi”nde, depremin öncesi ve sonrası olduğunu, depremin bir an değil, süreç olduğunu söyledi.
Deprem önceden bilmeye değil, sağlam yapılar yapmaya yönelmek gerektiğini belirten Ersoy, “Alp Himalaya dediğimiz genç dağ kuşağı var ve ülkemiz, bu dağ kuşağının üzerinde. Dolayısıyla bu dağ kuşağı üzerindeki her yerde deprem olur. Kaçacak, göçecek bir yerimiz yok. Memleketimiz güzel. Bu kuşak üzerinde hangi ülkeye giderseniz deprem var. Japonya'ya da Yunanistan'a da gitseniz deprem var yani bu kuşağın en tehlikeli bölgesi, Türkiye değil. Önlemini almıyorsanız en tehlikeli yerdesiniz.” diye konuştu.
Söz konusu deprem kuşağının en büyük deprem üretme kapasitesinin 8 şiddetinde olduğunu vurgulayan Ersoy, “Bu kuşak üzerinde Türkiye de dahil 8'den büyük deprem olmaz yani 9 büyüklüğünde bir depremi burada yaşamazsınız.” ifadesini kullandı.
Türkiye'nin kuzeyden, güneyden sıkıştırılan bir kütle üzerinde olduğunu anlatan Ersoy, şöyle devam etti:
“Burada biz var olduğumuz sürece depremler devam edecek. Bundan kaçış yok. Bir tane bilim adamının 'Deprem olmayacaktır artık.' demesini beklemek, hayal. Demek ki onunla yaşamaya çalışmamız gerekiyor. Biz, 5,5'tan büyük deprem oluşturabilir fayların sayısını 1992'ye kadar 150 biliyorduk. Şu anda 500'ün üzerine çıktı. Türkiye'nin deprem kapasitesi, 1992'den günümüze 3-4 kat artmış demektir, tehlike olarak. Sahada jeoloji mühendisi arkadaşlarımız var; kazılar yapıyorlar, çalışıyorlar ve yeni fayları da ortaya koyuyorlar. Bana göre, bu bildiklerimiz büyük bir çoğunlukla doğru ama üstüne en az bir yüzde 30-40 daha eklemek gerekir. Türkiye'de bir yılda 22-24 bin deprem oluyordu bir yılda. 2023 depreminden sonra 100 bin deprem oldu. Yani 4 yılda olması gereken deprem, bir yıl içinde meydana geldi. Öyle yerlerde deprem oldu ki 'Ya orada diri fay yoktu. Nasıl oldu?' diye endişe, kaygı duyduğumuz yerler de var.”
– “Yüksek binalar, yakın depremlerden değil uzak depremlerden etkilenebilir”
Ersoy, Kuzey Anadolu Fay Hattı kadar güneydeki hattın da tehlikeli olduğunu dile getirerek “Sadece Marmara'da, İstanbul tehlikede değil. Onun çevresindeki illerin de aynı tehlike içerisinde olduğunu biliyoruz.” dedi.
Zemini gözetmeden yapılan bina yapılırsa 6 Şubat'taki deprem örneğinin sürekli yaşanacağını belirterek “6 Şubat'ın bu kadar vahim sonuçları doğurmasının tek nedeni, zemindir. Sadece yapılara bağlayamazsınız. Biliyorsunuz yönetmeliğe göre yapılan binalarda bile çok ciddi yıkımlar, hasarlar meydana geldi. Çünkü, zemin…” değerlendirmesinde bulundu.
Bir yerin depremden yıkılması için fay geçmesi gerekmediğini hatırlatan Ersoy, “Çok uzak bir deprem, yeni binanızı yıkabilir. Dolayısıyla şu cümleden vazgeçelim; 'Türkiye'nin yüzde 92'si deprem bölgesi. Hayır, Türkiye'nin yüzde 100'ü, depremden etkilenmeyecek hiçbir yer yok. Her yer depremden etkilenir, depremin özelliklerine göre davranmadığı takdirde.” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ersoy, deprem dalgalarının denizden geçmeyeceğini, açık denizde olmanın depremden ve tsunamiden uzak, en güvenilir yer olduğu bilgisini verdi.
Türkiye'deki 20-30 katlı, çok yüksek binaların henüz sınav vermediğine dikkati çeken Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yüksek binalar, yüksek mühendislik görüyor. Gerçekten dayanıklı olabilir ama yüksek binalar, yakın depremlerden değil, uzak depremlerden etkilenebilir. Bunu Bursa yaşamış; 1970 'deki Gediz depreminde Bursa'da yıkımlar olmuş, zeminden kaynaklı olarak. Deprem büyütmesi dediğimiz bir etkiyle yıkımlar yaşanabilir. Yüksek binalarda da bu tehlikeler vardır. O yüzden yüksek binaların mutlaka ve mutlaka zemine uygun çözümlerle inşa edilmesi gerekir.”
“Türkiye, tsunamiye yatkın kıyılara sahip.” diyen Ersoy, tsunami açısından en tehlikeli okyanusun Pasifik Okyanusu olduğunu, arkasından Akdeniz'in geldiğini, kıyıları inşa ederken buna dikkat ederek inşa planlarının yapılması gerektiğini vurguladı.
Ersoy, afet ortaya çıkmadan önce yapılacakların sonrasındakilerden önemli olduğunu, bunun düşünüp planlanması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Konuşmanın ardından İMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Demir, Prof. Dr. Ersoy'a plaket takdim etti.
Daha sonra zirve, Bursa Uludağ Üniversitesi (BUÜ) İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Doğangün başkanlığındaki “Sektörler Açısından Bursa’da Kentsel Dönüşüm” oturumuyla devam etti.
Zirvenin sonunda, Bursa'da devam eden ve geliştirilen kentsel dönüşüm projelerinin yanı sıra planlanan projeler, yapılması gereken çalışmalar, çözüm haritaları konuşulacak ve bir sonuç bildirgesiyle Bursa'nın kentsel dönüşüm yol haritası çıkarılacak.