ÜMİT AKSOY – Eleştirmen ve yazar Necip Tosun, “Rasim Özdenören, sanatının öncülerini tanıyan, onlardan çok şey öğrenen ama bütün bunların üzerine kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır.” dedi.
“Günümüz Öyküsü”, “Modern Öykü Kuramı”, “Öykümüzün Sınır Taşları” ve “Doğu'nun Hikaye Kuramı” adlı kitaplara imza atan Tosun, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberi kapsamında Türk edebiyatının önemli isimlerinden Rasim Özdenören üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Özdenören'in Sezai Karakoç'la benzer kaygıları taşıyan bir edebiyatçı olduğunu belirten Tosun, Karakoç'un modern şiirde yaptıklarını, Özdenören'in öyküde gerçekleştirmeye çalıştığını söyledi.
Tosun, Özdenören'in edebiyat ve düşünce dünyasında Cahit Zarifoğlu, Alaeddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Akif İnan, Sezai Karakoç ve Nuri Pakdil'in içinde yer aldığı “Yedi Güzel Adam” ile birlikte anıldığına işaret ederek, usta yazarın hayatının Kahramanmaraş, İstanbul ve Ankara'da şekillendiğini aktardı.
– “Özdenören'in edebiyat ve düşünce çizgisi, 'Büyük Doğu', 'Diriliş', 'Edebiyat' ve 'Mavera' dergileriyle şekillenir”
Yedi Güzel Adam'ın yolculuğundan bahseden Tosun, “Maraş'ta oluşan dostluk grubu önce İstanbul'a, ardından da Ankara'ya taşınır. O, bu arkadaş grubuyla ortak hareket eder ve birlikte bir düşünsel, edebi serüven yaşarlar. Rasim Özdenören'in edebiyat ve düşünce çizgisi ise 'Büyük Doğu', 'Diriliş', 'Edebiyat' ve 'Mavera' dergileriyle şekillenir ve yol alır. Bu dergilerde de yine dostlarıyla birlikte bulunur, bir başka dergiye yine birlikte geçerler. Birbirlerinin eksiklerini kapatır, birbirlerini besler ve tamamlarlar. Bu anlamda Rasim Özdenören'in kimliği, çevreyle oluşmuş bir kimliktir ve bu durum, onun ileride sıklıkla anılmasını ve tanınmasını sağlayacaktır.” diye konuştu.
Necip Tosun, Özdenören'in sanatsal olarak etkilendiği yazarların geniş bir yelpazeyi oluşturduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
“Onun öyküleri, Dostoyevski gibi katil ve suç teması etrafında gezinir. Özellikle hukukçu olması bu konularda daha da gerçekçi, derinlikli düşünceler üretmesi sonucunu doğurur. Yine bunun gibi o, pek çok konuşmasında John Dos Passos'un önemli bir romancı olduğunu, kendisinin de ondan etkilendiğini belirtir. Bunun yanı sıra William Faulkner'ın öykü ve edebiyat anlayışı arasındaki bir yakınlıktan söz etmek mümkündür. Bunu hem tema hem de biçimsel yaklaşım anlamında söyleyebiliriz. Tümüyle atmosfere yaslı, geri dönüş, bilinç akışı, sembolik anlatım teknikleri, her iki yazarın da ortak özellikleri olarak ortaya çıkar.”
– “Özdenören'in ilk kitabı 'Hastalar ve Işıklar', 1950'nin varoluşçu öykü anlayışının yansımasıdır”
Franz Kafka ve Albert Camus'un da Özdenören'in etkilendiği isimler olduğunu söyleyen Tosun, şunları anlattı:
“Kafka öykülerinde, kalıplaşmış hayatın tutarsızlığını/saçmalığını ana tema olarak ele alırken, hayatın trajikliğini hatırlatmayı, dahası, sarsıcı bir uyarıyla sorgulamayı gündeme getirir çünkü mekanikleşmiş insan bunun ayrımında değildir. Dramatik yapı, modern hayattaki insanın yalnızlığı ve açmazları Rasim Özdenören'in öykülerinin temel yapıları arasındadır. Rasim Özdenören'in ilk kitabı 'Hastalar ve Işıklar', 1950'nin varoluşçu öykü anlayışının yansımasıdır. Onun pek çok öyküsü Jean-Paul Sartre'nin 'Bulantı' ile Albert Camus'un 'Yabancı'sının ortalaması gibidir. 'Çok Sesli Bir Ölüm', 'Çarpılma', 'Çözülme' ise bu etkinin git gide azaldığı, daha doğrusu bir başka yönelime kaydığı kitaplar olur. Özellikle çok temel olayları (cinayet, ölüm vb.) flulaştırılıp bir atmosfer oluşturularak belirsizlik ve gizem içinde verilir. Camus ve Sartre'da olduğu gibi olayın olduğu andaki eylem değil de ondan sonraki durumlar, psikolojik gözlemler, bilinçaltı ve tasvirlerle aktarılır.”
Tosun, Özdenören'in yayınlanmış 13 öykü kitabının olduğunu ve modern öykünün yoğunluk, biçim sıklığı ve akışkanlık özelliklerini bilinçle uyguladığını belirterek, yazarın dünya görüşünün farklı olmasına karşın 1950 kuşağının yenilikçi çıkışıyla paralel öykü anlayışını benimsediğini ifade etti.
– “1950'lerin öykü anlayışını belli düzeyin altına düşürmeden ısrarla, sabırla sürdürmüştür”
Rasim Özdenören'in öykülerinde dili simgesel, soyut kullanım alanında değerlendirdiğini aktaran Necip Tosun, “Yabancılaşmayı, ailedeki çözülmeyi öykülerinde ana izlek olarak işleyen Rasim Özdenören, 1950 kuşağının bunalım ve çıkışsızlık temasını, 'yabancılaşma' ve 'kutsaldan kopuş' olarak yorumlayarak öyküsünü bu tematik vurgu üzerine kurgular. Dolayısıyla biçimsel anlamda yaklaştığı bu kuşakla farkını 'içeriksel' boyutta oluşturur. Geleneksel tutum örtüşmesi bağlamında Sezai Karakoç'un modern şiirde yaptıklarını, Özdenören öyküde gerçekleştirme peşinde olmuştur.” dedi.
Yazarın öykülerinde “ayrıntı”, “gösterme”, “iç monolog”, “atmosfer oluşturmak” gibi modern öykünün tüm imkanlarını etkin şekilde değerlendirdiğini dile getiren Tosun, şunları kaydetti:
“Onun metinlerinde coşkulu, lirik, şiirsel dil, öykü-şiir yakınlaşmasının iyi örnekleri olarak ortaya çıkar. Özellikle görüntünün gücü pek çok öyküde bir anlatım imkanı olarak kullanılırken, sinemasal, foto grafik anlatım öykülerinde baskındır. İncelikli, derinlikli gözlemler, ayrıntılarda yoğunlaşan yaklaşımlar ve görsel, şiirsel biçimsel yapılarla öyküleşerek kalıcı olmanın gereklerini yerine getirirler. Rasim Özdenören'in öykü anlayışında biçimsel anlamda ilk öyküsünden son öyküsüne kadar hiçbir değişim olmamış, 'Hastalar ve Işıklar' ile öyküye en iyi yerden başlamış, son öykü kitabına kadar aynı anlatım tarzını, aynı bakış açısını sürdürmüştür. Tematik anlamda ise kitaplarda ortak temayı gözetmiş, yenilikçi, deneysel arayışlar içinde olmamış, 1950'lerin öykü anlayışını belli düzeyin altına düşürmeden ısrarla, sabırla sürdürmüştür.”
– “Özdenören, küçük ayrıntıyla bütün hayatı özetleyen, temsil eden bütünlüğe ulaştırır”
Necip Tosun, Rasim Özdenören'in öyküsünü biricikleştiren en temel unsurun ayrıntıya verdiği önem olduğuna işaret ederek, şöyle konuştu:
“Öykücü, hayatı temsil edecek bir metin ortaya koyabilmek için öncelikle ayrıntının gücünden yararlanır. Ayrıntı önemlidir, zira öykü aslında ayrıntı sanatıdır. Özdenören, küçük ayrıntıyla bütün hayatı özetleyen, temsil eden bütünlüğe ulaştırır. Öykü zaten bir romandan farklı olarak, bir bütün olarak hayatı değil, bellekte yer eden, bizi sarsan bu sahneleri hikaye eder. Hayattan seçme bir fotoğrafı aktarır ama bu fotoğrafın temsil yeteneği yüksektir. Öykünün temel ayırıcı özelliklerinden biri, bu parçalı algıya denk düşmesidir. Öykü bir parçadır, kesittir, bu anlamda darası düşülmüş bir hayattır. Daha kısa, yoğun, estetiktir. Aslında bir ayrıntının, hayatın tam da kendisine denk düşen bir kesitinin, fark edilmeyen bir özelliğinin açık edilmesidir. Hayatın bir ayrıntısını, gerçeğini öne çıkarıp anlatarak okura yeni keşif imkanı sunar.”
Tasavvufun konu ve malzeme olarak Türk edebiyatında işlendiğini belirten Tosun, bununla birlikte söz konusu ele alınışın çoğunlukla dışarıdan ve çarpıtılarak olduğunu dile getirdi.
Tosun, Özdenören'in tasavvufa yaslanan öykülerinin ise bu ele alıştan uzak olduğunu ve bu durumun Mustafa Kutlu ile birlikte Türk edebiyatında ilk defa ortaya çıktığını ifade ederek, “Özdenören, 'Denize Açılan Kapı' kitabında, ağırlıklı olarak tasavvufu işler. Bu öykülerde, mevcut hayat tarzlarıyla mutluluğu yakalayamayan, yaralı, arayan insanların tasavvufla tanışmaları anlatılır. Yazarın ilk öykülerinden beri yakıp yıkan, çevreyle, aileyle çatışan kahramanlar, ruhlarındaki yangını söndürebilmek için bilinçsizce de olsa bağlanmayı seçerler. 1983'ten sonra öykü kitabı yayınlamayan Özdenören, 16 yıl sonra yayınladığı 'Kuyu'da yine tasavvuf konusunu gündeme getirir. Bir uzun öykü olan bu eserde, bütün özelliğiyle tezahür eden tam bir Rasim Özdenören kahramanını görürüz.” açıklamasını yaptı.
– “Onun amacı, çok katmanlı okumalara açık bir imge oluşturmaktır”
Rasim Özdenören'in dili bir araç olarak görmediğini söyleyen Tosun, “Metinlerinde dilin olanaklarını zorlar, araştırır. Bunu edebiyatın doğal işlevi olarak görür. Yoğun, çağrışımlı cümle peşindedir. Kuşkusuz bu da imge yaklaşımının bir sonucudur. Dilin değişen, gelişen yaşamı, anlam öbeklerini, kavramları kuşatabilmesi için yeni, riskli kelimeler kullanmaktan çekinmez. Onun imgesel yaklaşımı, şiirsellik arayışı, bazı çevrelerce dilinin kusurlu bulunmasına yol açar. Onun amacı, pek çok şeyin kavranıp yorumlanabileceği, çok katmanlı okumalara açık bir imge oluşturmaktır. İşte onun metinlerinde hissettiğimiz 'yazma sancısı' bu imge yaklaşımından kaynaklanır.” ifadelerini kullandı.
Tosun, usta yazarın edebiyatın bir “dil olayı” olduğu gerçeğinden hareket ettiğini vurgulayarak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“O, öykülerinde titiz dil işçiliği sergiler. Hikayenin ihtiyacı olan atmosferi oluşturmak, karakterin olabildiğince doğal ve bizatihi kendisi olması için öykülerini yerli yerine oturan kelimelerle oluşturur. İdeolojik kampların yürüttüğü kısır dil tartışmalarının dışında ama bir dil bilinci içinde davranır. Türk Dil Kurumu öncülüğünde ve özellikle 1970'li yıllarda bütün hızıyla süren öz Türkçe hareketine körü körüne bağlanmadığı gibi dildeki gelişime, açılıma karşı çıkan muhafazakar bir tutum içerisinde de değildir. Seçtiği, kullandığı bir kelime ile insanın ideolojik kampının tayin edildiği bu dönemde, kendi düşünce, edebiyat ortamına bile ters gelebilecek kelimeleri çekinmeden kullanır.”
– “Kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır”
Özdenören'in ölümü “avantür” bir durum olarak ele almadığını anlatan Tosun, usta yazarın öykülerinde daha çok ölümün insandaki düşünsel, zihinsel etkisini vurguladığını aktardı.
Tosun, Rasim Özdenören'in hikayelerinde, kendi seçimi ve isteği dışında halka dayatılan yeni yapılanmanın (Batılılaşmanın, yabancılaşmanın) bireyi nasıl açmazlara ve trajik sonlara sürüklediğini anlattığına işaret ederek, “Ne kendisiyle ne ailesiyle ne de çevresiyle uyuşamayan birey, kıstırılmış bir halde iç bunaltan bir karabasanı yaşar. Değişimin şoku onların bilinç kayması yaşamasına, giderek de hastalıklı hale dönüşmelerine neden olur. Özdenören, öykü serüveni boyunca tasvirlere, sembollere, dil arayışlarına yönelip biçimsel yanları ağır basan öykü anlayışı sergilemiştir. Ruhsal çözümlemelerindeki kuşatıcı gerçekçiliği dikkat çekicidir. Tasvir en önemli anlatım imkanlarından biridir ve simgesel soyutlamalarında tasvirlerden yararlanır. Tasvir, onun öykülerinde verilmek isteneni tamamlayan, bunu zenginleştiren ve anlamı derinleştiren bir görev üstlenir.” dedi.
Usta yazarın gelenekle olumlu temas yürüttüğünü kaydeden Tosun, sözlerini şöyle tamamladı:
“Rasim Özdenören, geleneğe bağlı bir kimlik içinde slogana, mesajcılığa ve kolaya kaçmadan, insanın evrensel yanlarını, kültürel, tarihsel birikimlerimizden de beslenerek kabullenilebilir bir paydayla öyküleştirmiştir. Öyküde bireyin iç dünyasını, iç zenginliklerini öyküleştirirken, insanlık durumlarını olayların önüne koyarak, öykü sanatının ulaştığı imkanları değerlendirmiştir. Tasvir olayına geleneksel anlamları yanında değişik işlevler de yükleyen yazar, ayrıntının önemini kavrayan öykücülerimizdendir. Rasim Özdenören, sanatının öncülerini tanıyan, onlardan çok şey öğrenen ama bütün bunların üzerine kendi öykü dünyasını kuran bir yazardır.”