DOSYA HABER/YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TÜRKÇENİN SERÜVENİ – Şair ve yazar Mürsel Sönmez, Nuri Pakdil’in kullandığı dille edebiyata nefes kattığını söyledi: haberi

Yayın: 10:04 - 21.02.2025
Güncelleme: 10:04 - 21.02.2025

ÜMİT AKSOY – Şair ve yazar Mürsel Sönmez, Nuri Pakdil'in yazıyı bir nevi dua gibi gördüğünü belirterek, “Zamanındaki dil tartışmalarının ötesinde kalmıştır. Yenileştirilen ve evet kuraklaştırılan lisanı, 'hakikate secde ettirme yolunu' tutmuştur. Pakdil'in dile kattığı şey, nefestir.” dedi.

“Dar Vakit Günleri”, “Su Terazisi” ve “Üzüm Meseli” kitaplarına imza atan şair ve yazar Mürsel Sönmez, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haber kapsamında Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Nuri Pakdil üzerine AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Sönmez, Pakdil'in Osmanlı Devletinin dağılma döneminde bu travmayı çok derin hisseden bir ailede dünyaya geldiğini belirterek, “Toplumsal ve siyasal karmaşa ve 'yeni çirkine mahkum/eskisi güzellerin' sürecinde yaşanılan çocukluk, onun yüksek duyarlıklı bir kişilik inşasında başat rol oynamıştır.” ifadesini kullandı.

– “Yazdıkları ve tavırlarıyla tam bir devrimci kişilik meydana çıkarmıştır”

Mekanlar ile zamanlar arasında yetkinlik bakımından birtakım farkların olduğuna dikkati çeken Sönmez, şöyle devam etti:

“Kimi mekan ve zamanlar, kimi mekan ve zamanlara 'ayna' olduğu gibi, kimi insanlar da tarih boyunca seçkinlikleriyle, kemal kıvamlarıyla öne çıkagelmişlerdir. İnsanlık tarihi peygamberler, veliler, düşünürler, sanatçılar, muzdaripler ve kahramanlarla bezeli bir uzamdır. Her devir ve coğrafyada insan olma kemalini haiz kişiler hep var olagelmişlerdir. Varlık ve oluş sanki bu kişileri ortaya çıkarmak için kurgulanmıştır. Farklı irfan, bilgi ve derinlik düzeylerine sahip bu insanlar, elbette kendilerine biçilen hacim miktarınca bedene ve dünyaya sığmayan ve asıl vatanının hasretini çeken ruhların vatanlarına açılan bir pencere işlevi görmüşlerdir.”

Sönmez, Pakdil'in doğduğu coğrafyanın onun zihniyeti ve gönül dünyası üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğunun altını çizerek, “Maraş gibi kahramanlık destanları yazan bir şehirde büyümek ve Kurtuluş Savaşı'nı bitmemiş olarak görmek, Pakdil'in düşünsel ve ülküsel dünyasını oluşturmuş, nihayetinde yazdıkları ve tavırlarıyla tam bir devrimci kişilik, çağdaş bir hak erenlik meydana çıkarmıştır. 'İnsan, ülküsünü ülkesinde yaşatmak için yaşar.' cümlesi de kendi dilinden bunun onaylanmasıdır.” ifadelerini kullandı.

Nuri Pakdil'in aynı zamanda “Mülkiyetini yakan/Kökleri kalbe takan” bir sanatçı olduğuna dikkati çeken Mürsel Sönmez, “O, Cahit Zarifoğlu'nun dizesinde tanımlandığı gibi 'ite çakala karşı yarin kapısında' duran, her hücresiyle 'yerli' duyarlığın tecelligahlarındandır. Nuri Pakdil, som inanç, yüksek bilinç, çağı tanıyan bir bakış ve geleceği kollayan bir basiret sahibi kişi olarak, ülkemizin, insanımızın ve mensup olduğumuz inanç ailesinin zamanın karanlık tünelinde önünü aydınlatanlardan olmuştur.” değerlendirmesini yaptı.

– “Nuri Pakdil'in ortaya koyduğu tüm metinlerin ana izleği insandır”

Sönmez, temiz akıl ve rikkat dolu gönül sahiplerinin bir fecaati toplumdan önce hissettiğini ve Pakdil'in de bunlardan birisi olduğunu söyledi.

“Kadim hiçbir doğru ve değeri bırakmamak ve insanı oyun hamuruna dönüştürmek isteyen bir kötülük akımı hatta fırtınası karşısındayız.” diyen Sönmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Pakdil, 'İnsan gerçeği, her şeyim senin için.' der, 'İnsan, seni savunuyorum sana karşı.' diye ilave eder çünkü inancıyla oluşan benliği buna amirdir. İnsana ulaşmak da 'Sözcüklerle ulaşılır yarim sana' dediği gibi sözcüklerle mümkündür ve bunun gereğini yapar. Nuri Pakdil'in ortaya koyduğu tüm metinlerin ana izleği insandır, insanda tecelligah olan hakikattir çünkü insanlık Allahsızlık ağrısı çekmektedir. Bu durum yabancılaşmanın, zulmün ve sömürünün işini kolaylaştırmakta, insanlığı yok oluşa götürecek adımların önünü açmaktadır. Pakdil, sanatın, edebiyatın işlevini, 'Tanrı'ya ulaşan yoldaki engelleri kaldırmak' olarak ortaya koyar. Hal böyle olunca söyleyeceğini kimi zaman fısıltı, kimi zaman yüksek sesle söyler. Üslubunu ise şu cümlesi ele verir: 'İnsan, gizemli cümlelerle büyür.' Dahası o, muhatap aldığı bilincin sığ sularda kalmasını istemez çünkü insanı muhatap alan hakikat, insanın düşünmesini ve derinleşmesini ister. Yazdığı şiir, oyun ve özellikle denemeler, postmodern tanımına benzerlik varsa da bu metinlere postmodernden ziyade 'çağdaş bir mesnevi' demek daha doğru olacaktır.”

Nuri Pakdil'in dil anlayışına alışıldık çerçeveden bakmamak gerektiğini ifade eden Sönmez, “O, sözün/sözcüğün kendisinden öte, söyleyenin o söze eklediği ruha yaslanmayı tercih etmektedir. Onun yazı masasına oturduğu zaman giyim kuşamdan başlayan ön hazırlıkları vardır. Bu ön hazırlıklar, yazdığı sözcüklere ruh üflemek gibidir.” dedi.

Sönmez, şunları ifade etti:

“'Yazı, doruk noktasına ulaşmış aşktır.' diyen Pakdil'in yazıya bu denli önem atfetmesi, onu bir nevi dua gibi görmesindendir. Zamanındaki dil tartışmalarının ötesinde kalmıştır. Yenileştirilen ve evet kuraklaştırılan lisanı, 'hakikate secde ettirme yolunu' tutmuştur. Bu yüzden kimi din dilinde olanların tepkisini çekmişse de istidad-ı ezelisinin sıratında müstakim yürümüştür. Niyazi Mısri'nin şu dizesi onun için de geçerlidir: 'Halk içre bir ayineyim herkes geçer bir an görür/Herkes görür kendi yüzün ger yahşı ger yaman görür'. Pakdil'in dile kattığı şey, nefestir.

Nefis değil de nefes varsa sözün arkasında, bu bir vecd halinin ürünüdür ve kaderince yerini bulur. Pakdil, Türk şiiri ya da edebiyatının simak burcundadır desek yeridir.”

– “O, ancak iç özgürlüğünü kazanan yazarın yazdıklarının, sanatın hakiki sahibinden verilmiş bir lütuf olduğuna işaret eder”

Mürsel Sönmez, usta şairin geleneği durağan bir kavram ve değer olarak görmediğini söyledi.

“Gelenek şekilci olmayan ya da şekilde kalmayan ve özü, sürekli canlı bir damar gibi atan bir olgudur.” diyen Sönmez, şunları dile getirdi:

“1400 yıl kadar öncesi onda bugün hatta bu an gibidir. Din, tarih ve edebiyat, onun dünyasında dinamik bir yapı arz eder. Bunu da çağdaş bir dille yazıya katıp kimi epritilmiş değer ve sözcüklerin üzerindeki külü silkelemek için yapar. 'İçinde bulunduğumuz zamanın gerçekliği', eserlerinin can damarı olduğu gibi, geçmiş de şimdinin yanı başındadır. O, gelenek lafazanlığı veya gelenek nostaljisi gibi somut gerçeklikten kaçanların yaptığını yapmaz. Pakdil, bilinci gelecek umudu için yakıta dönüştürür ve bilinci bir besin olarak sunar. Nuri Pakdil, yazdıkları ve yaşadığı hayatla, insanı kemale götürecek ve yeryüzünü zulümsüz, sömürüsüz bir dünyaya dönüştürecek olan inancın imkanlarını ve umudunu dillendirir.

Pakdil, yazmadıklarıyla da yazan bir yazardır, meşhur susarak konuşmalarıyla da konuştuğu gibi.”

Nuri Pakdil'in kendisinden sonraki edebiyat dünyasına kendine has birtakım kelimeler bıraktığını söyleyen Sönmez, “Onun sözlüğünden zikredeceğimiz üç kelime 'tanrı', 'insan' (Ümmet) ve 'Kudüs' olurdu. Tanrı sözcüğünü kullanmıştır ve bu sözcüğe çoğul eki eklenmez demiştir. 'Allah' lafzını 'Arap Saati' adlı kitabının başında tam bir sayfa yazmıştır. Bu kitabın son sayfası ise bir sayfa 'ümmet' sözcüğüyle doludur. Kudüs ise onun ülkü dünyasının simgesidir. Yeryüzünün adalet ve özgürlüğe kavuşması, Kudüs'ün özgürlüğüne bağlı gibidir.” ifadelerini kullandı.

Sönmez, Nuri Pakdil'in metinlerinin edebi kamuya sunduğu imkanların başında umut vurgusu ve bundan dolayı asla pes etmeyiş ve “Mütemadiyen ret” diyebilme özgürlüğünün geldiğini sözlerine ekledi.

Exit mobile version