SON DAKİKA

SOSYAL MEDYA HESAPLARIMIZ

MOBİL UYGULAMALARIMIZ

HaberX

Paylaş
veya
aşağıdaki bağlantıyı paylaşın:
Anasayfa » Yerel » DOSYA HABER/YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TÜRKÇENİN SERÜVENİ – Yazar Suavi Kemal Yazgıç, Oğuz Atay’ın edebi ve entelektüel mirasını değerlendirdi: haberi

DOSYA HABER/YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TÜRKÇENİN SERÜVENİ – Yazar Suavi Kemal Yazgıç, Oğuz Atay’ın edebi ve entelektüel mirasını değerlendirdi: haberi

- "Onun hikaye ve roman karakterlerine günlük hayat içinde rastlamak mümkün değildir. Atay'ın yazdıkları, marjinal tipler üzerine kuruludur" - "Gardırop Garpçılığı diyebileceğimiz bu dönem Oğuz Atay'ın yetiştiği ve yazdığı zaman diliminde geride kalmış ve Batı kültürünün bir parçası olamasak da bir içselleştirme dönemi de yaşandığı için travma da daha derinleşmiştir" - "Oğuz Atay'ın yazabildiği kitaplarından o büyük topoğrafik haritanın bazı paftalarına ulaşabilir, büyük harita hakkında fikir yürütebiliriz"

Yayınlanma:
DOSYA HABER/YEDİ İKLİM DÖRT KÖŞEDE TÜRKÇENİN SERÜVENİ – Yazar Suavi Kemal Yazgıç, Oğuz Atay’ın edebi ve entelektüel mirasını değerlendirdi: haberi

ÜMİT AKSOY – Yazar Suavi Kemal Yazgıç, “Oğuz Atay için kültür, bir hammaddedir. İroniyi bir manivela gibi kullanarak kültürü istediği gibi eğip bükebilir. Onun yazdıklarında kültür de tıpkı tema gibi anlatılmak, inşa edilmek istenen atmosferin hammaddesi olarak yer alır, aslolan bir model inşasıdır ve Atay, bu model inşası için gerekli hammaddeyi büyük ölçüde kültürden alır.” dedi.

“Dünyanın Çekmeceleri”, “Kahramanın Sonsuz Kısa Yolcuğu”, “Bütün Ayrılıklar” adlı kitaplara imza atan yazar Suavi Kemal Yazgıç, “Yedi İklim Dört Köşede Türkçenin Serüveni” başlıklı dosya haberi kapsamında, Türk edebiyatının önemli temsilcilerinden Oğuz Atay üzerine AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Yazgıç, Oğuz Atay metinlerinin multiform özellik gösterdiğini ve çok sesli roman olarak ifade edilebilecek bir boyut taşıdığını söyledi.

Atay'ın ilk romanı olan “Tutunamayanlar”ın bu durumun bir yansıması olduğunu vurgulayan Yazgıç, şu bilgileri verdi:

“Tutunamayanlar, biçimler karnavalıdır. Her biçim kendi içinde tutarlı ve formülüne uygundur. Her form, kendi kendisinin parodisidir. Tutunamayanlar, tıpkı kendinden önceki şövalye romanlarının parodisi olan Don Kişot gibidir. Don Kişot, tek bir janrın parodisidir. Tutunamayanlar'ı çok sesli bir karnavala dönüştüren de zamanının pek çok janrını ve türünü ayrı ayrı parodi malzemesi yapmasındandır. Atay, bir televizyon programında Halit Ziya Uşaklıgil'den sevgi ve hürmetle bahseder. Kemal Tahir'le de bir temasının olduğunu biliriz. Nobakov da Atay'ın beslendiği yazarlar arasındadır.”

Yazar Yazgıç, Atay'ın metinleriyle edebiyat ortamı tarafından yeterince fark edilmediğinin altını çizerek, “Oğuz Atay'ın Türk edebi kamusunu dağıttığını düşünmüyorum. Bir kuyruklu yıldız gibi geçti ve periyodunu bilmediğim bu kuyruklu yıldız, zaman zaman semalarda göründü. Bazen daha uzun kaldı bazen de -bulutlu havaya mı denk düştü bilinmez- daha az fark edildi. Oğuz Atay'ın konu edindiği karakterler büyük ölçüde zihinsel iç çatışmalar yaşar. Bu çatışmalar, birbirinden farklı zihin kodlarının aynı zihinde bir arada bulunmasından doğar. 'Doğu-Batı' çatışması, Oğuz Atay'la ilgili metinlerde en çok vurgulanan çatışmadır. Ancak bu çatışma Recaizade Mahmut Ekrem'in 'Araba Sevdası'nda olduğu kadar dışsal göstergelere indirgenmemiştir yahut Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun 'Kiralık Konak'ı gibi sosyal hayatla sınırlı değildir.” diye konuştu.

Atay'ın yaşadığı zaman diliminde Batılılaşma meselesinin anlaşılmasının farklılaştığına dikkati çeken Yazgıç, şunları kaydetti:

“Bu biraz da söz konusu yazarların Batılılaşmanın farklı bir dönemini yaşamalarından da kaynaklanır. 'Gardırop Garpçılığı diyebileceğimiz bu dönem Oğuz Atay'ın yetiştiği ve yazdığı zaman diliminde geride kalmış ve Batı kültürünün bir parçası olamasak da bir içselleştirme dönemi de yaşandığı için travma da daha derinleşmiştir. Atay, Tanpınar gibi Doğu-Batı çatışmasını rafine edip estetik bir unsura da dönüştürmez, temayı Adalet Ağaoğlu'nun 'Bir Düğün Gecesi' romanında, 'İntihar etmeyeceksek içelim bari!' nihilizmine de vardırmaz. Atay, ayrıca Kemal Tahir gibi sosyolojik ve tarihi tespitlerde bulunma ve esere nakşetme zorunluluğunu da hissetmez. Bütün bu saydığım kitap ve yazarlardan farklı bir yerde durmaya çalışır.”

– “Tutunamayanlar, iyi bir editörün yüzlerce sayfasını ayıklamak isteyeceği bir kitaptır”

Oğuz Atay’ın metinlerini kurarken edebi form ve içerik olarak yeni arayışlar içinde olduğunu dile getiren Yazgıç, bunun bir sonucu olarak yazarın farklı bir anlatım şekline başvurduğunu ifade etti.

Suavi Kemal Yazgıç, Tutunamayanlar'ın sıradan bir okuma tekniğiyle ele alınmaması gerektiğini kaydederek, “Tutunamayanlar, anlattıkları itibarıyla pek ala 25-30 sayfalık bir öykü de olabilirdi. Ancak Oğuz Atay, bunu tercih etmedi. Atay onun yerine ansiklopedi maddeleri, epik ve ironik destansı şiirler, tiyatro oyunu metinleri gibi anlatı türlerinden, dükkanların bir araya geldiği, bitmek bilmeyen bir kapalı çarşı inşa etmeyi tercih etti. İşte, Tutunamayanlar'ın bir roman olarak en farklı, güçlü ve bir yandan da en zayıf, handikaplı yönü tam olarak budur. Tutunamayanlar, iyi bir editörün yüzlerce sayfasını ayıklamak isteyeceği bir kitaptır. Belki de bu özelliği kitabı sayfa sayfa değil pafta pafta okumamız gerektiğini göz ardı etmekten kaynaklanır. Romanı, birbirinden bağımsız bölümler halinde değil de bir araya getirilince anlamlı hale gelse de ayrı ayrı da anlaşılabilecek, paftalar halinde okumaya başlayınca dağınıklığı bir nebze olsa da giderilebilir.” ifadelerini kullandı.

Atay'ın romanının temel özelliği olan paftaların niteliği üzerinde düşünülmesi gerektiğine dikkati çeken Yazgıç, şunları söyledi:

“Peki, bu paftaların niteliği nedir? Sonuçta bir tarih ve sosyoloji makalesinden bahsetmiyoruz. Metnimiz bir edebi çalışma. Çağlar Keyder'in 1984'te Milliyet gazetesinde yayımlanan daha sonra da 2008 yılında 'Oğuz Atay'a Armağan' adlı kitaba alıntılanan, 'Biz Niçin Onlar Gibi Olamıyoruz' başlıklı yazıda yaptığı tespiti bu noktada ilham verici buluyorum: 'Asıl çözümlenmesi gereken olay, bu çelişkilerin (Doğu ve Batı) bilinçlerde nasıl yansıdığı, daha doğrusu bilincin oluşumundaki katmanların tanımıdır. Bu amaca uygun olarak Oğuz Atay'ın iki önemli romanında da olay ve dekor arka planda kalırken asıl ışıklandırılan, kişilerin düşünce süreçleridir. Romanın seyir alanı kahramanların bilinçleridir. Romancı tüm bu kargaşanın bilinçte ve dolayısıyla da söylemde yansımasını ayrıntıyla sergilerken daha klasik anlamda tarihi–sosyolojik ögeleri dışarda bırakır.' Oğuz Atay, toplum olarak şizofrenik savrulmaları, inşa ettiği bilinçler üzerinden verir. Onun inşa ettiği bilinç adeta Selim Işık veya Turgut Özben gibi romanın ana karakterlerinden biridir. Oğuz Atay da mühendislikten edindiği disiplini edebiyata yansıtmıştır.”

– “Atay, oyunu bir virtüözün enstrümanı gibi kullanır”

Yazgıç, Atay'ın “Tehlikeli Oyunlar” adlı ikinci çalışmasıyla ilk romanı arasında bazı farklar olduğunu aktararak, “Tehlikeli Oyunlar, Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar'dan edindiği tecrübe ile inşa edilmiş gibidir. Neredeyse bütün Oğuz Atay metinlerinde rastladığımız oyun teması burada da kendini gösterir. Bir makalede çok ağır duracak nice mesele, bu tema çerçevesinde bir edebiyat eserine dönüştürülürken oyunlaştırılarak, altı çizili tespitler manzumesi olmaktan kurtarılır. Atay, oyunu bir virtüözün enstrümanı gibi kullanır. Okurundan da oyunun oyun olduğunun farkında olmasını beklediği için metinlerine Brechtvari efektler yerleştirmeye özen gösterir.” değerlendirmesinde bulundu.

Oğuz Atay'ın metinleri arasındaki farkları daha iyi anlamak için, onun anlatmayı, inşa etmeyi tercih ettiği karakterlere bakmakta fayda olduğunu dile getiren Yazgıç, sözlerine şöyle devam etti:

“Onun hikaye ve roman karakterlerine günlük hayat içinde rastlamak mümkün değildir. Atay'ın yazdıkları, marjinal tipler üzerine kuruludur. Günlük hayatta karşılaşabileceğimiz insanlar ise ironi küpünden boyandıkları için günlük hayatta karşılaşamayacağımız niteliklere bürünmüştür. Ancak Oğuz Demiralp'in 'Korkuyu Beklerken'e yazdığı önsöz tam da bu noktada anlamlıdır ve pekala romanları ve tiyatro oyunu için de benzer bir tespitte bulunmak mümkündür: 'Ne var ki, bu marjinal kişilerin ruhları kat kat açıldıkça onları üreten çevre ve kültür, toplu olarak ortaya çıkmaktadır. Toplum kişiye içkindir, o kişi atipik olsa bile.' Necip Tosun, Oğuz Atay için 'Tam bir kültür öykücüsüdür' tanımını yapar. Tosun, bu anlamda da Oğuz Atay'ı Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa ve Halid Ziya Uşaklıgil ile akraba kabul eder. Ancak Atay için kültür, bir hammaddedir. İroniyi bir manivela gibi kullanarak kültürü istediği gibi eğip bükebilir. Onun yazdıklarında kültür de tıpkı tema gibi anlatılmak, inşa edilmek istenen atmosferin hammaddesi olarak yer alır, aslolan bir model inşasıdır ve Atay, bu model inşası için gerekli hammaddeyi büyük ölçüde kültürden alır.”

Suavi Kemal Yazgıç, Oğuz Atay'ın “Türkiye'nin Ruhu” adlı çalışmasını tamamlayamadığını ve bu romanı yazabilseydi daha iyi anlaşılabileceğini dile getirdi.

– “Bugün bir Ataylaşma emaresi görmüyorum”

Atay'ın zihin dünyasını yakından tanımanın farklı yolları olduğunu söyleyen Yazgıç, “Eğer Atay, bu çalışmasını yazabilseydi, belki onun zihin dünyasına bir nebze daha yaklaşabilecek, Balzac'ın 'İnsanlık Komedyası'nı inşa etmesi gibi Atay da Türkiye'nin zihin topoğrafyasını daha zenginleştirebilecekti. Yine de eminim ki o, başka tamamlanmamış kitap isimleriyle vefat edecekti. Yani şimdi o kitaplarını da konuşuyor olabilirdik. Bulduğumuzla idare etmemiz lazım belki de… Ayrıca bulduğumuzu küçümsememize de gerek yok. Oğuz Atay'ın yazabildiği kitaplarından o büyük topoğrafik haritanın bazı paftalarına ulaşabilir, büyük harita hakkında fikir yürütebiliriz.” diye konuştu.

Yazgıç, Atay'ın ilk yazdığı kitabın “Topoğrafya” adını taşıdığını aktararak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“O zamanlar adı İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi olan Yıldız Teknik Üniversitesinin yayını olan bu ders kitabında, eşyükselti eğrileri kullanılarak bir bölgenin modellemesinin yapılması anlatılır. Bir de 'Yol İnşaatı' dersinin notları teksir olarak çoğaltılan Oğuz Atay'ın mühendislik ve akademisyenlik yönü bu yazının konusu değil. Tıpkı Hakkı Devrim'in yönetiminde çıkan 'Türkiye 1923-1973 Ansiklopedisi' için yazdığı mühendislik maddelerinin de konumuz olmaması gibi. Ancak edebiyatçı Oğuz Atay'ın muhayyilesinden bahsedeceksek, zihnimizin bir köşesinde mühendis ve akademisyen Oğuz Atay da bulunmalı bence. Zira yazar Oğuz Atay'ın muhayyilesinde, mühendisliğinin de payı var. En azından bana öyle geliyor. Galiba, Oğuz Atay'ın edebi yapıtlarında inşa ettiği topoğrafyayı okumak için biraz daha fazlası lazım.”

Türkiye'de 1990'ların başında, usta yazarın etkisi altında metinler üretildiğini vurgulayan Yazgıç, “Ben güncel edebiyatı takip ettiğimi düşünüyorum. 1990'larda bir Ataylaşma vardı. O gün Ataylaşanlar çoktan unutulup gitti. Miras muhtemelen kumar masasında kaybedildi. Bugün bir Ataylaşma emaresi görmüyorum. Tam tersine hayatı hiç de ıskalamayan pek çok genç yazar tanıyorum. Bu arada hayatı ıskalayan yazarların hiç biri Oğuz Ataylaşma sendromu yaşamıyor. Şimdi bambaşka sendromlar var ve Oğuz Atay'ın bu anlamda edebi kamuda pek de gölgesi yok. Bilhassa 30 yaş ve altı yazarların gündeminde Oğuz Atay kopyacılığı yok denecek kadar az.” dedi.

İlgili Haberler