İSTANBUL’UN YÜZLERİ / Tarih boyunca göçler İstanbul’un kültürünü ve mimarisini şekillendirdi haberi

Yayın: 10:14 - 15.02.2025
Güncelleme: 10:14 - 15.02.2025

ÖMER FARUK MADANOĞLU – Araştırmacı yazar Selçuk Eracun, tarihin her döneminde dünyanın farklı yerlerinden göçlerle İstanbul'a gelenlerin burada kültürel zenginliklerini koruyarak yaşamlarını sürdürdüğünü, şehrin bu sayede özel kültürel dokuya sahip olduğunu söyledi. Eracun, bu göçlerin kentin mimarisine de etki ettiğini kaydetti.

AA'nın “İstanbul'un Yüzleri” başlıklı dosyasının on birinci haberinde araştırmacı yazar Selçuk Eracun, İstanbul'a gelen ve yerleşen toplulukların kendi yaşam tarzlarını nasıl devam ettirdiklerini ve göç politikalarını anlattı.

Eracun, İstanbul'un yüzyıllardır farklı kültür ve medeniyetlere ev sahipliği yaptığını belirterek, Osmanlı Devleti Padişahı Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettikten sonra yaptığı ilk işlerden birisinin buradan kaçan sakinlerini geri getirmek olduğundan bahsetti.

Osmanlı Devleti'nin farklı milletler için İstanbul'da dini ibadet yerleri inşa ettiğini aktaran Eracun, “Fatih Sultan Mehmet, her dini topluluğa bir 'milletbaşı' atamıştır. Bunlar genelde ruhani liderler oldukları için İstanbul'un çeşitli yerlerinde Patrikhaneler kurmuşlar ve tebaalarını buradan idare etmişlerdir. Mesela 1700'lü yılların başında Fener semtine gelen Rumlar, bugün Fener Rum Patrikhanesi'nin çevresine yerleşmişler ve orada çoğalmışlardır.” dedi.

– İstanbul, kralların bile sığındığı bir şehirdi

Eracun, sadece Protestanların değil, Yahudi ve Hristiyanlığın diğer mezheplerinden de toplulukların İstanbul'a geldiğine işaret ederek, şöyle devam etti:

“Osmanlı, İspanyol ve Portekiz engizisyonlarından kaçan on binlerce Yahudi'ye kucak açtı. İnsanlar kendilerini kurtarmak için gemilere binerek Osmanlı Devleti'nin topraklarına gelmişlerdir. İlk Bursa'da ikamet ettiler, İstanbul fethedildiğinde oraya göç ettiler. İstanbul'da, Balkan coğrafyasından ya da Bolşevik İhtilali zamanında Rusya'dan kaçan insanları da görmek mümkün. Osmanlı Devleti'ne sadece vatandaşlar değil, İsveç Kralı Şarl ya da Macar kralları gibi üst tabakadan insanlar da sığınmıştır. Kaçan krallar sadece kendilerini değil, mahiyetini de getirmiştir. Bunların sayılarının bazen 100-200'ken, bazen de 1,5 milyon olduğu görülmüştür. Bu gelen insanlar, Osmanlı Devleti'ne hizmet etmişlerdir.”

Gelen insanların görece daha az insanın yaşadığı semtlere yerleştirildiğini ifade eden Eracun, Osmanlı Devleti'nin bu iskan politikası nedeniyle insanların rahatça yaşadığını aktardı.

Eracun, İstanbul'a gelen toplulukların kendi kültürlerini devam ettirdiğini bildirerek, “Bu gelen insanların kendi kültürleri, yeme içme adetleri, gelenekleri çok fazla değişime uğramadı ama neticede kültürel etkileşim birbirini her zaman için etkilemeyi başarmıştır.” diye konuştu.

– Göç, İstanbul'un mimarisini etkiledi

İstanbul'a yapılan her göç hareketinde şehrin kültürünün ve mimarisinin ister istemez değişime uğradığını vurgulayan Eracun, şunları söyledi:

“1700'lerde gelen Rumların muhteşem evleri vardı. Fener'in mimarisine çok zenginlik kattı bunlar. İstanbul'a yapılan her göçün, sonrasında tabii ki İstanbul'un kültürüne, mimarisine etki ettiği gözlendi. Mesela Kastamonu'dan tek başına gelen adama bekar odası yetiyordu ama evlenince bir eve çıkma mecburiyeti doğdu. Mecbur üç katlı Fransız, İtalyan, Yahudi ya da Ermeni evlerine yerleştiler. Zamanla yer yetmeyince kat çıkmaya başladılar. O yüzden kentin mimarisi, yeni yapılan evlerin haricinde bundan etkilendi. Bazen boğazda o paha biçilemez yalılara baktığımızda da burada yaşamış olan elçilerin geldikleri ülkelerin mimarisini getirdiğini görebilirsiniz. Çok kar yağmayan İstanbul'da sivri külahıyla, kulesiyle duran yalılar var.”

Eracun, diğer ülkelerden zorla göç ettirilen bazı etnisitelerin geri dönmediğini ve buraya kök saldığını anlatarak, burada kendi hayat standartlarını yakaladıklarını vurguladı.

İstanbul'un her dönem cazibe merkezi olduğunu söyleyen Eracun, “Mübadele, zorla yerinden edilme ya da zulümden kaçan insanlar, sıkıntılar bittiğinde dönmediler. Bunların arasında Balkanlardan, Bolşevik İhtilali ile gelenler olduğu gibi Rum, Ermeni, Yahudi gibi cemaatleri de görebiliyoruz.” şeklinde konuştu.

Eracun, İstanbul'un iç göçle de çok fazla nüfus aldığından bahsederek, gelen vatandaşların İstanbul'a adapte olmasının biraz uzun sürdüğünü ifade etti.

Anadolu'dan gelen insanların da kültürlerini ve yaşayışlarını İstanbul'a taşıdığını aktaran Eracun, sözlerini şöyle tamamladı:

“Doğu ve Güneydoğu'daki terör olayları nedeniyle göç edenler, genelde İstanbul'u tercih etmişlerdir. İstanbul'a gelen insanlar yine Osmanlı döneminde olduğu gibi geldikleri semtlerde memleketlerini yaşatarak varlıklarını devam ettirmeye çalışmışlar. Fatih döneminde Aksaray'dan, Belgrad'dan gelenler, geldikleri şehirlerin adlarıyla semtler oluşturdular. Balat'ın en meşhur caddesi Vodina, Makedonya'dan gelen insanların adlarıyla kurularak yaşamış olan bir semti ve sokağın ismi buradan geliyor. Bugün Fatih'te Kadınlar Pazarı dediğimiz çarşı, Siirtlilerin yoğunlukta olduğu bir semttir ve gittiğimizde sanki Siirt'te geziyormuşuz gibi esintilerini hissederiz. Balat'ta, Fener'de, Kastamonu'dan her gün gelen otobüsler taze sebze ve meyve ihtiyaçlarını, hatta bazen süt ve peynir ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Yani bu, aslında o dönemde yapılan göçlerin nasıl kültürümüze etki ettiğinin de bir göstergesi diyebiliriz.”

Exit mobile version